O, The Times of India gazetesine verdiği röportajda, “Batı kültürünün kadına tanıdığı özgürlük beni cezbetmiyor. Kadını koruyan, emniyette tutan sadece İslamdır. Fazla özgürlükten bıktım artık. Ben özgürlük istemiyorum, bıktım özgürlükten. Bütün samimiyetimle söylüyorum, özgürlük benim için yük haline geldi.
Hayatımı düzenleyecek kurallar olsun istiyorum. Özgür olmayı değil, korunlayı arzu ediyorum ben 24 yıl boyunca tesettürü tekrar tekrar denedim. Müslüman olmadığım halde Müslümann kadınlar gibi giyinip marketlere, konserlere, sinemalara gittim, seyahatlere çıktım. Gördüm ki mesture (örtülü) bir hanım her yerde saygı görüyor. Kimse dokunmuyor sana; laf atmaya bile cür’et edemiyor. Tesettür içinde tamamen emniyettesin İslamın ilkeleri kadına kâfi derecede özgürlük alanı bırakıyor.” diyerek ismini duyurmuştu.
Kamala Das , 31 Mart 1934’te yüksek statülü bir ailede doğdu. Annesi Nalapat Balamani Amma tanınmış bir şairdi ve babası VM Nair bir otomobil şirketi yöneticisi ve gazeteciydi. Şimdi Kerala olan yerde ve babasının çalıştığı Kalküta’da büyüdü.
Kendisi Hintli bir şairdir. Çok okunan bir köşe yazarı ve kadın sorunları, çocuk bakımı, politika gibi çeşitli konularda yazdı. Takma adı Madhovikutty’dir.
15 yaşına gelince yazmaya ilgi duymasını teşvik eden banka memuru Madhav Das ile evlendi.Bu evlilikten 3 oğlu oldu.
2009’da The Times onu “Modern İngiliz Hint Şiirinin Annesi” olarak adlandırdı.
Kamala , Hint asıllı bir ateistken 11 Aralık 1999’da 65 yaşında Müslüman oldu ve Kamala Süreyya adını aldı.
O, yaşadığı manevi boşluğu şu sözlerle dile getirmişti ;
“Kadını koruyan , emniyette tutan ; sadece İslam’dır.”
31 Mayıs 2009’da 75 yaşında yakalandığı amansız hastalık sebebi ile Pune’daki bir hastanede vefat etti.
“Ben Hintliyim, Malabar’da doğdum,
üç dil konuşuyorum,
İki dilde yazıyorum, birinde hayal kuruyorum.”
Kalemini kılıç gibi kullanan kadın Kamala Süreyya, Hint edebiyatında hayatın acı gerçeklerini kaleme almaya çalışan yazarlar arasında yazılmış bir isimdir. Kamala Süreyya, Hint edebiyatında şiirleri ve kısa öyküleriyle öne çıkıyor. Bununla beraber çoğu şiirinde manevi bir boşluğu dile getiriyor.
İnancını, etrafındaki doğal güzellikte Tanrı’yı (Krishna) aradığı bir tür maneviyata bağladı. “Şarkı Söylemeyi Sadece Ruh Bilir” adlı şiirinde şunları yazdı:
“Bedenin benim hapishanem,
Krishna onun ötesini göremiyorum.
Karanlığın beni kör ediyor
Aşk sözlerin bilge dünyanın gürültüsünü engelliyor.”
…
“Bazı insanlar bana, mutlak bir dürüstlükle, hiçbir şeyi kendine saklamadan böyle bir otobiyografi yazmanın striptiz yapmaya benzediğini söylediler. Doğru, belki. Ben, öncelikle, üzerimdeki kıyafetleri ve süsleri çıkaracağım. Sonra bu açık kahverengi deriyi soyup kemiklerimi kırmaya niyet ediyorum. Nihayet evsiz, yetim, son derece güzel olan ruhumu iliklerime kadar, iliklerime kadar dördüncü boyutta görebileceksiniz inşallah… Leyla Çeçen“