BİR FİNCAN KAHVE DUMANINDA AFET YÖNETİMİ ÜZERİNE YAZILMIŞ DEPREMSEL CÜMLELER!
Şüphesiz 2020 yılı tüm Dünya’da olduğu gibi ülkemiz için de zor ve meşakkatli bir yıldı. Çin’den tüm dünyaya yayılan Korona virüs salgınını, doğal afetlerde destekleyince sadece 1 yıl içinde maalesef binlerce vatandaşımızı kaybettik. Bizler korona virüs sürecinden ziyade ülkemizde yaşanan doğal afetlere şaşırdık, sosyal alanlarda, sosyal medyada, ulusal/yerel basında her yerde bu durumu tartıştık, 2020 yılı çabuk bitsin diye kampanyalar bile başlattık fakat atladığımız, es geçtiğimiz bir şey vardı ki o da; Korona virüs pandemi süreci olağan dışı bir durum iken doğal afetler ise ülkemizin gerçeğiydi. Yani doğal afetlerin sıklığı bizi şaşırtmamalıydı aslında!
Peki neden şaşırmamalıydık? Bunun için ülkemizin doğal afetler açısından istatistiki tablosuna bakmamız yeterli olacaktır aslında. Bu verilere şöyle bir göz attığımızda, AFAD verilerine göre cumhuriyet tarihi boyunca dünya da en çok depremlere maruz kalmış ülkeler sıralamasında 4. sıradayız, bu bile başlı başına durumun vahametini gösterir bir bilgidir her neyse istatistiki verilere devam edelim; Türkiye’de, ortalama olarak beş yılda bir, geniş çapta can ve mal kaybına neden olan büyük bir deprem meydana gelmektedir. Bu depremler nedeniyle yılda ortalama 1.000 kişinin hayatını kaybettiği ve 2.100 kişinin de yaralandığı; yine ortalama 7 binden fazla binanın depremler nedeniyle yıkıldığı ya da ağır derecede hasar gördüğü raporlanmıştır. 1900 – 2017 yılları arasında büyüklüğü en az 6.0 olan 210 hasar yapıcı ve can kaybına neden olan deprem meydana gelmiştir. Bu depremler sonucunda 86.802 kişi hayatını kaybetmiş ve 597.865 konut ağır hasar görmüştür. 2017-2020 tarihleri arasında büyüklüğü en az 5 ve üzeri 10 adet deprem meydana gelmiştir. Bu rakamlara çığlar, heyelanlar, seller, kaya düşmesi gibi doğal afetleri eklediğimiz zaman ülkemizde 1900-2020 tarihi arasında doğal afetlerden kaynaklı yaklaşık 100 bin vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.
Tablo hiçte iç açıcı değil farkındayım ama bu tabloyu ortaya koymadan bir farkındalık yaratmak veyahut insanları Afet Yönetiminin en önemli önceliğimiz olduğu gerçeğine yada neden depremlerle yaşamayı öğrenmemiz gerektiği gerçeğine inandırmamız mümkün olamaz. Bunu yazıyorsam amacım bir korku fırtınası yaratmak değil gerçeklik aynasından hepimizin kendisine bakıp bu alanda gördüğü eksikliklerimizi düzeltmeye çalışma gayretidir. Evet doğal afetler bizim gün gibi, su gibi, ekmek gibi gerçeğimizdir ve her zaman yaşamımızın bir yerlerinde, bir döneminde var olacaktır. Geçmiş geleceğin anahtarı düsturu ile geçmişte olmuştur gelecekte de olacaktır nokta!.
Sorduğunuzu duyar gibiyim, Van İli doğal afetlerden muaf mıdır? Hayır efendim muaf olmayı bir kenara bırakın bilakis doğal afetlerin tam göbeğinde yer almaktadır. Van İli depremler, çığ, toprak kayması gibi bir çok doğal afete maruz kalmıştır, jeolojik, jeomorfolojik, topografik, hidrojeolojik, meteorolojik, coğrafik ve iklimsel unsurlar sebebiyle de maruz kalmaya devam edecektir. Şimdi hafızlarımızı 1 yıllığına güncelleyelim ve neler olmuş göz atalım. Sadece 2020 yılında, Van Özalp/Saray’da 5,4 ve Başkale’de (İran Hoy Kenti) 5,9 büyüklüğünde deprem meydana gelmiş bu depremlerde 9 kişi hayatını kaybederken yaklaşık 60 kişi ise yaralanmıştır. Yine ilimizde bu yıl içinde Van Bahçesaray ilçesinde çığ felaketi meydana gelmiş ve maalesef 41 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Yani ilimiz açısından da doğal afetleri ele aldığımızda tablo yine değişmez ve o tablonun üzerinde doğal afet gerçeği açık bir şekilde yüzümüze vurur.
İlimizi sadece depremler açısından ele alıp incelediğimizde; Van İlinin tektonik haraketler (yer kabuğu haraketleri) açısından aktif bir bölgede yer aldığı görülür. Geçmişten bugüne yıkıcı depremleri yaşamış ve yaşamaktadır. Örnek verelim mi? buyrun;
Bölge tektonik anlamda öylesine hareketlidir ki tarihsel dönemde yaşanmış depremlere hangi fayların neden olduğunu saptamak zordur. 2011 yılında yaşadığımız 7,2 büyüklüğündeki Van depremi sonrası bölgede fay hatlarına yönelik çalışmalar hızlanmış ve çalışıldıkça yeni fay hatları çizilmeye başlanmıştır.
İlimizdeki faylara şöyle bir kuş bakışı göz atmaya ne dersin?
Şekil 1- Van Gölü Havzası’nın sadeleştirilmiş aktif faylarının haritaları (faults from: Koçyiğit, 2013; Emre et al., 2012; Doğan ve Karakaş 2013;Sağlam Selçuk et al., 2016).
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç.Dr. Azad SAĞLAM’ın yayınlanmış “Evaluation of the Plio-Quaternary tectonic stress regime from fault kinematic analysis in the lake Van Basin (Eastern Anatolia)” makalesinde yer alan aktif fay haritasından görüldüğü üzere;
Aman hocam bu kadar da fay çok değil mi? dediğinizi duymadım sanmayın. Size en başından söyledim bölgemiz tektonik hareketlerin yoğun olduğu bir bölgedir, tıpkı haylaz bir çocuk gibi enerjisi hiç tükenmiyor maalesef. Ali hocam faylar ve yaratabileceği tehlikeler konusunda sizinle anlaştık tamam depremsellik açısından riskli bir bölgedeyiz kabul ediyoruz peki bu depremleri absorbe edecek, bizi koruyabilecek ve binalarımızı sağlam tutabilecek zeminiz var mı? Gelin hep beraber bu konuya da değinelim.
Faylardan kotaramadık ya Zeminden?
Fay-Deprem ikilisi anlamında sizlere tozpembe bir resim çizemediğim için üzgünüm, zemin anlamında sizlere daha renkli bir tablo çizemeyeceğim için inanın daha da çok üzgünüm. Evet Van ilinin zemini depremler için istenen özellikte bir karaktere sahip değil maalesef.
Şekil 2- Van İlinin Kuşbakışı Görüntüsü
Şekil 3- Van İli Zeminin Genel Özellikleri (Selçuk L., ve Aydın H., 2012).
Van ilinin zemini alüvyon zemindir. Alüvyon zemin, yüksek yerdeki malzemelerin su yatakları ve/veya yağmur, kar, rüzgar gibi jeolojik ajanlar tarafından taşınıp vadilerde kum, kil, çakıl gibi malzemelerin birikmesiyle oluşan gevşek yapıdaki, dayanımı düşük zeminlerdir. Van ili alüvyon zemini, şekil 2’ den görüldüğü üzere, kireçtaşı, kiltaşı, kumtaşı,çakıltaşı ardalanması, akarsu ve göl çökellerinden meydana gelmiştir. Yani gevşek ve dayanımı zayıf bir zemin maalesef. Ali hocam zeminin gevşek ve zayıf olması yani sizin tabirinizle alüvyon olmasının deprem açısından bir önemi var mıdır? olmaz mı? buyrun beraberce inceleyelim.
Şekil 4- Zemin-deprem dalgası ilişkisi (Keller ve Pinter, 1996).
Gevşek, zayıf ve dayanımsız zeminler yani ovalık yada alüvyon zeminler, deprem dalgalarının içinde daha kolay hareket etmesini sağladığı gibi amplifikatör (yükseltici) görevi görüp deprem dalgalarının genliğini daha da büyütmüş olur bunun akademik karşılığı ise hepinizin sıkça duyduğu zemin büyültmesi kavramıdır aslında. Şekilde de görüldüğü üzere, deprem dalgası sağlam kayalarda gücünü yitirirken alüvyon zeminde gücünü korur ve/veya daha da büyür. Bu kadar canınızı sıkmışken bir kötü bilgi daha verip noktayı koyalım. Evet, tüm bunların üstüne ilimizin su tablası seviyesi zemine yakındır bu da deprem açısından ayrıca zemin için eksi bir özellik olarak önümüze çıkan bir unsurdur. Yani bu durum deprem açısından sıvılaşma riskini de beraberinde getirir. Özetle zemin anlamında da iyi durumda olduğumuzu söylemek bizi kendimizi kandırmaktan öteye götürmez.
Peki ne yapmalı?
Tüm bu veriler değerlendirildiğinde, aktif tektonizma sebebiyle Van ili çevresinde bir çok aktif fay olduğu görülmektedir ve bu da deprem riski oluşturabilecek tehlike anlamına gelmektedir.
Zemin açısından değerlendirildiğinde bu tehlikeyi en az riske indirecek bir zemin yapısının da olmadığı açıkça görülmektedir. Ben Van ili için fay, deprem ve zemin açısından durumu açık bir şekilde bilimsel, istatistiksel ve tarihsel veriler babında olarak ortaya koydum ve ortaya çıkan tablo ne beni nede okuyucuların içini açmadı, neşelendirmedi ve güldürmedi. Peki ne yapmalı? Öncelikli olarak mevcut yapı stoklarının hızlı bir şekilde kontrolü ve depreme dayanıklılıklarının test edilmesi şarttır, eski ve deprem açısından riskli binaların bir an önce yıkılıp kentsel dönüşüm kapsamında yeniden inşa edilmesi elzemdir. Yeni yapılacak binaların mutlaka ve mutlaka deprem açısından zemin-yapı stoku ilişkisini gözeterek, yapı güvenlik şartlarının öncelikli olarak ele alındığı binaların inşa edilmesi ve inşa edilen her bir binanın ilgili mekanizmalarca sıkı bir şekilde denetlenmesi ve takip edilmesi çok ama çok önemlidir. Ayrıca yeni yapılacak olan imar planının doğal afet risklerini esas alarak oluşturulması ve doğal afet tabanlı oluşturulan bu planın asla taviz verilmeden uygulanması gerekmektedir.
Bunun yanı sıra benim afet yönetiminde sürekli olarak vurguladığım, aletsel uyarıdan ziyade halkın bilinçlenmesine yönelik söylediğim “erken uyarı sistemini” hızlı bir şekilde başlatmamız gerekmektedir. Bizler sadece Van özelinde değil bu coğrafya da yaşayan herkes doğal afetler, başta da deprem tehlikesi olmak üzere bu tehlikeler karşısında duyarsız kalamayız. Eğer ülke olarak depremler açısından dünyada en çok depreme maruz kalmış ülkeler sıralamasında 4. sıradaysak o zaman hepimizin doğal afetlere karşı bilinç düzeyinin diğer tüm dünya vatandaşlarına göre çok daha yüksek seviyede olması gerekir.
Biri erken uyarı sistemi mi dedi?
Evet ben söyledim! ve bugüne dek her daim söylediğinin arkasında duran biri olarak erken uyarı sistemimi bir de sizlerin hizmetine sunmuş olayım. Bu kapsamda yani erken uyarı sistemi dahilinde, deprem öncesi-anı-sonrası ile ilgili hap bilgileri kısacık da olsa sizlere söylemiş olayım.
Deprem öncesinde ne yapılmalı?
Deprem Sırasında Ne Yapılmalı?
Deprem sırasında eğer evdeysek iki şekilde hareket etmeliyiz. Çök-Kapan-Tutun yada Yaşam Üçgeni pozisyonunu almalıyız.
Şekil 5- Deprem Sırasında Uygulanması Gereken Pozisyonlar.
Dolgun hacimli koltuk, kanepe, ayakları ahşap olmayan güçlü ayaklara sahip ve sandalyeler ile desteklenmiş masa, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi gibi eşyaların yanında, resimlerde görüldüğü şekilde, bir elimizle veya yastık, kırlent, kitap vb eşyalar ile başımızı koruyacak şekilde yada cenin pozisyonu alarak depremin bitişini beklemeliyiz. Enkazlardan kurtulanların çoğunluğunun yaşam üçgeni sayesinde kurtulduğunu unutmamalıyız!
Şekil 6: İki Farklı Depreme Ait Yaşam Üçgeni Oluşturmuş Eşyaların Görüntüleri
Akut verilerine göre, deprem sırasında 10-15 sn arasında dışarıya çıkma imkanı olan kişiler dışarıya koşabilirler, koşarken yine başın korunarak hareket edilmesi gerekir. Eğer bu süre zarfında dışarı çıkma ihtimalimiz yoksa evde kalıp yaşam üçgeni yada çök-kapan-tutun yöntemini uygulamamız gerekir.
Birde deprem sırasında yapılmaması gerekenler var tabi!!!!
Deprem sonrası ne yapılmalı?
Peki deprem sonrası enkaz altında kaldıysak ne yapılmalı?
Fark ettim çok uzun oldu ama konu heybetli ve bu konuda söylenecek tonlarca şey varken yazı da kısa kesilmiyor vesselam. İşin özü, bu güzel ülkede yaşıyorsak, hiçbir zaman deprem gerçeğini unutmamalıyız, evet depremler korkutucudur ve yıkıcıdır ama biz alacağımız tedbir ve önlemlerle depremin yıkıcılığını en asgari şartlara indirgeyebiliriz bu mümkün. Depremler ihmal kabul etmez, bizler kendimizi bu konuya hassas ve duyarlı bir şekilde eğitirsek görülecektir ki toplumsal farkındalık sebebiyle ülkemizde bir çok şey değişmiş olacaktır. Aldığımız evleri, aldığımız arabalarımız kadar önemsediğimiz zaman, araç almadan önce yaptırılan testleri, araç aldıktan sonra yaptığımız bakımları, evlerimize de uyguladığımızda yani evi almadan önce depreme karşı sağlamlık testini ve aldıktan sonra da deprem riskine karşı düzenli bakımını uyguladığımız zaman toplumsal bir afet dönüşümünün de ateşini yakmış olacağız. Unutmamalı ki; Tarih boyunca tüm politikalar ve onun uygulamaları tamamen toplumsal bilince göre şekillenmiş ve uygulanmıştır. Bu sebeple biz ne kadar kendimizi afet yönetimi konusunda yetiştirip, geliştirirsek ülkemizdeki afet yönetimi politikaları ve uygulamaları da o denli hızlı ve akılcı bir biçimde gelişip olgunlaşacaktır.
Unutmayalım ki; Faylar kırılır, depremler sallar, tedbirsizlik ise öldürür!
Depremin grimsi bulutlarının, Maviyi hiçbir zaman esir almaması temennisiyle…!
Esen kalın ve her daim yaşamda kalın!