Garibin hikâyesini dinleyebilmek için yine bir garip kulağı gerek…demiş Mevlana. Sözlerimin garip kulaklara ulaşması dileği ile….
Sevgili Dost diye başlıyorlar cümlelerine , kim olduğunu bilmeden insanlar…
Sizce ortada bir dost var mıdır yoksa kafamızda kurduğumuz ütopik güzellikler midir bu dost?…
Veya görünmeyen hayali anlayış mı ?
Yoksa bizi anlayan biz miyiz? Muamma…
Bende Sevgili Dost diye başlamak istiyorum cümlelerime ama tabi görünürde olmayan o dost…Yine ona sözümüz , hep ona idi zaten…
İnsan kocaman bir alem ama bir o kadar da yalnız..
Kime sorsanız mağdur ve mazlum…Hep kendini savunanlar ve hep kendini haklı görenler ordusu… Etraf hep bir konuşanlar furyası…Kaybolduk.
Bütün güzellikleri bozan iyi niyetli (!) insanlar gördüm. Niyet önemli , niyetten taviz vermiyorlar ama eyleme geçince çarşıdaki hesap pazara uymuyormuş , böyle olması gerekiyormuş hayatta kalabilmek için..
Hele çıkarlar bu dünyanın vazgeçilmez tatlı gerekliliklerindenmiş…
Bir de çağa alışamayan insanlar varmış, çağa ayak uyduramayanlar…
Hani sanki çağmış onları değiştiren, hani sanki mayalarında yokmuş gibi…
Ve zaten onlarmış çağı mahveden hani alışamamışlar ya o yüzden (!)
Şiirden sanattan çaldıkları ile kendilerini kanıtlamaya çalışıyorlarmış. O yüzdenmiş şiirin şairin bu denli değersiz oluşu…
Yoksa bütün bu güzellikleri mahveden onlar değiller(!) Anlamadınız değil mi ? Dedik ya garip kulağı gerek…
Bence biraz sorgulamalıyız !
Bizde garip kulaklar var mı ? Duyduklarımız bize hala garip gelecek kadar temiz kalabildik mi bu çağa, yüreklerimiz kirlenmeden yol alabildik mi…? Eksile eksile yol aldık … Ve yolun sonuna insan olarak varabildik mi ? Yüreğimizde ki merhamet eksilmeden , hala bir çocuk saflığı ile bakabildik mi hayata?
Önce insan olmayı başarmak sonra insan kalmak ve menzile vardığında hala insan kalmış olmaktı mesele. Bunu başardık mı? Yoksa daha yolun sonuna varmamış rahatlığı mı var üzerimizde?
Saf olmamalıymışız dünya çok daha kirli bir yermiş… Uyanık olmalıymışız, bunu söyleyenler deneyim ustaları (!) . Sanki biz bozmamışız gibi hayatı, kavramları yağmalamamış gibi, sanki en temiz bizmişiz de bu kadar temiz olmamalıymışız gibi. Ne saf bir kandırmaca.. Ne yaman çelişki …
Cümlelerimizde , öğütlerimizde bile ayna hep bizden uzak başka yöne bakık,.. Ve yine uzaklaştık tenkitten . Sanki koca bir cümle kurup sonunu kaçırmak gibi … ne demiştik başta …? Hah evet eleştiri ama önce biz … Cümlenin sonunu kaçırmadan aynayı kendimize tutmak mesele …
Sözleri ziyan ediyoruz dostlar, hemde hiç hesaplamadan , ölçüp tartmadan… Sanki sarı çizmeli Mehmet Ağa gelip ödeyecekmiş gibi… Bunca söz cümbüşü neye ?
Hep tereyağından kıl çeker gibi bütün bu kötülüklerin içinden kendimizi çekip ayırıyoruz.
Yoksa bütün bu dipsiz kalabalıklar içinde biz de mi yok olduk? Kayıp mı ettik kendimizi, bütün bu çirkeflikler içinde … Yoksa zaten dünyayı bozan bizler miyiz!?… Biraz sorgu.. İşin içine başkalarını koymadan , kendi içimize doğru tuttuğumuz bir ayna lazım belkide. Kim bilir belkide…
Kendimize gelelim dostlar.. kendimize..
Kendi içimize…
Tüm eksikliklerimizle … yabancı kimliğimiz ile …
Post Views: 17